21 Ocak 2016 Perşembe

ERDOĞAN TARZI SİYASET VE SONUÇLARI



Şüphesiz ki Erdoğan'dan önce de bazı örnekleri olmakla birlikte, Erdoğan'ın ülke yönetiminde söz hakkına sahip olmasıyla iki yaklaşım tercih edilen ve meşrulaşan hale geldi ülke siyasetinde.

Birincisi, karşıtlık ekseninde güdülen siyasi yaklaşım. Birilerini kendinden görmek, kendinden olmayanı yaftalamak, marjinalleştirmek ve başka unsurlarla eşitlemek.

İkincisi ise, "Ne özeli, bu geneel geneeel" yaklaşımı ile siyasette dengelerin "belaltı" argumanlarla değiştirilmeye başlanması. Bu yaklaşımın doğrudan ülke siyasetinde kişilerin kaderini doğrudan"belirleyici" olması.

Kişilerin özel hayatları üzerinden bunun yapılmasının ne kadar aşağılıkça bir tavır olduğunu anlatmaya gerek olmadığı için "karşıtlık" eksenli siyasi anlayıştan devam edelim.

Daha doğrusu, nasıl olması gerektiğine kafa yoralım.

İnsanların benimsediği siyasi görüşleri, ideolojileri-düşünceleri vardır.

Olmasında da fayda vardır.

Fakat bu düşünce, düşünsel liderin -amiyane tabirle- "laf sokan" sözlerine, "görsel albenisine" ve eylemsel bazda başardıklarına indirgenirse, orada bir düşünceden bahsedilemez.

Bir kişinin, daha doğrusu o kişinin düşünce sistemini benimsediği iddia eden kişi(ler), bu düşünse sisteminin ekonomik yapısını, felsefi altyapısını bilmeseler bile irdelemek zorundadırlar.

Kişi bir düşünceyi önce irdeler, sonra benimser ve savunur.

Bunu yaparken de düşüncelerini "birileri ile aynı kefeye konmak" kaygısı ile şekillendirmeye kalkmaz.

Akılcı bir şekilde doğrusuna ulaşmaya çalışır. Eğer birileri onla aynı söylemi kullanıyorsa da karşı tarafın düşünsel tutarlılığını ifşa eder.

Bunu mevcut ülke şartlarında yapmak da, dayatılan iki seçenek arasına sıkışmak yerine üçüncü bir yolu bulmayı gerektirir. Çünkü aydın kaygısı duymak bunu gerektirir.

Öte yandan da tartışmanın düşünsel zeminde yapıldığı yerde kişiler, kişilerden ziyade bir düşünce tarzının izdüşümü olarak görülür. Burada kastedilen kişinin karakteri, benliği değildir.

Bir insanın iyi insan - kötü insan olması başka bir konudur.

Eğer ki bir kişinin siyasi görüşü, başka bir siyasi görüş tarafından yanlış bulunuyorsa, bu şartlar ne olursa olsun dile getirilir.

En azından bir Kemalistin bu etik çerçevede düşünsel tartışmasını sürdürüp, tartışmayı kişisellikten soyutlaması gerekir.

Bir düşünce sisteminin, liderinin cesaretine, karizmatik olmasına, ona duyulan sempatiye indirgenip, düşünce sistemini oluşturan kavramsal parametrelerin irdelenmediği, öğrenilmediği yerde yafta dili ile nefret dili kol kola girer.

Sonrasında düşünsel bir tartışma zemini yerine, "sen bunu dedin ama o da bunu demiş, o zaman sen bu musun" tarzı sığ kavgalar hüküm sürer.

Ki emperyalizme karşı ilk zaferi kazanmış bir ulusun bireylerinin, emperyalizmin en büyük meziyetlerinden birisinin kurumları ve düşünceleri sözde o düşünceyi savunduğunu iddia eden kişilerce işgal ettirip, itibarsızlaştıracağını gözden kaçırması en naif tabiriyle talihsizliktir.

Bizler, tartışmaların düşünsel zeminde sürebilmesi, düşünsel zemine çekilebilmesi, eleştirilerin kişisel saldırı algılanıp da savunma mekanizmaları ile akılcı olmayan bir tavırla karşılanmaması için, anlatmaya da, yazmaya da devam edeceğiz.

Her türlü yaftalanmayı göze alıp, birilerinin keyfini bozacağız. Hatta bu uğurda dostluklarımızı kaybedecek dahi olsak.

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
21 OCAK 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder