29 Ekim 2015 Perşembe

Tarihe Düşülen Notlar - 103



29 Ekim 2015.

"Can Dündar Cumhuriyeti"nin birinci sayfası.

Cemaat medyasını aklamak için Cumhuriyet bayramını, Atatürk'ü kullanmak.

Ne demeli buna?

Gaflet?

Delalet?

İhanet?

Peki buna şaşırmalı mı?


Tabii ki hayır.

Can Dündar yönetimi değil miydi, olduğu "taraf"ı en başından belli eden?

"Tehlikenin farkında mısınız?" diyen İlhan Selçuk'u hedef yaparken cemaat kanalları, gazeteleri, ömründen çalarken yılları,

gazeteden konuk yazar sıfatıyla İlhan Selçuk'a saygısızlık yapma fırsatı vermedi mi "Umudun farkında mısınız?" başlığını tersten yazdırarak Sırrı Süreyya'ya?


Yine aynı kumpas davalarda hedef olurken gazete yöneticileri ve yazarları olan İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay, Ergenekon'un müdahillerinden olan ve davayı destekleyen Sezgin Tanrıkulu'na açmadılar mı Can Dündargiller gün aşırı sayfalarını?

"Bugün" kendilerinden ayırmadıkları yayın organımsılarının yazar görünümlü tetikçileri değil miydi, İlhan Selçuk'a öldükten 4 sene sonra bile CIA ajanı diye(bile)n?

Utanmadan paravan etmeye kalkmış "Milli" değerleri de şu sözünü kullanmışsınız Ulu Önder'in:

"Basın baskı altına alınamaz"

Madem Atatürk sözlerinden gidiyoruz, biz de şöyle karşılık verelim de kapansın şimdilik perde:

“Aşağı insanların para ile yaptırdıkları basın mücadeleleri vardır. En adi yalanları yaymada basının kullanıldığı olmuştur. Basın ve fikir hürriyetinin karşılaştığı başka tehlikeler de vardır. Basının ve hatta fikir derneklerinin, Millî hükûmetin tesirinden kurtularak, siyasi veya ekonomik gizli amaçlara alet olmasından korkulur. Basının para ile satın alınabilmesi, uluslararası yüksek para aleminin basın üzerinde gizli tesiri veyahut sadece yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin etkisi, işte bunların kamuoyunu kandırma ve yanıltmasından tamamıyla korkulur. Fakat, hürriyetten çıkacak bu kötülükler asla çaresiz değildir. İlk önce basın hürriyetine yasal bir sınır çizilir. İkinci olarak gazeteler, özel bir teşkilat kurarak bununla kendi üzerlerinde ahlaki bir tesir meydana getirirler. İlk zamanlarda, bir işten başka bir şey olmayan gazetecilik, sosyal bir müessese haline gelebilir. Bundan başka, halkın fikrî ve siyasi terbiyesi de bir güvencedir. Halk, çeşitli gazeteleri okumaya ve onları birbirleriyle kontrol etmeye ve gazeteci yalanlarına inanmamaya alışır. Bütün bunların üstünde, her şeyin açık olması sayesinde iyi niyetin gelişeceğini ve çok önemli meseleler üzerinde iyi niyet sahibi insanların daima çoğunluğu oluşturacağını kabul etmek uygun olur. Çünkü, ‘Her zaman dünyanın yarısını ve bir zaman dünyanın hepsini aldatmak mümkündür. Fakat, bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir.’ Tecrübe göstermiştir ki, insanların her şeyi söylemelerini önlemek asla mümkün değildir. Fakat, Millî terbiye ve büyük manevi kuvvetlere karşı hükûmetin uygun şekilde hareketi sayesinde, isyankâr fikirlerin yayılmasına müsaade etmeyecek sosyal bir çevre yaratmak mümkündür. Herhalde, her şeyin söylenmesine müsaade etmek ve bunun karşısında söyleyenlerin harekete geçmesini bekleyerek tedbir almakla yetinmek anlamsızdır. Bütün halkın harekete geçtiği gün, onları durduracak kuvvet yoktur. Doğal olarak bir sağlığı koruma olduğu gibi, sosyal bir sağlığı koruma da vardır. Her ikisi aynı prensibe dayanır. Maddî mikropları yok etmek mümkün olmadığı gibi, manevî mikropları da yok etmek mümkün değildir. Fakat, şahsın vücudunda fizyolojik bir sağlık yaratmak mümkün olduğu gibi, sosyal bünyede de manevî bir sağlık yaratmak, bu şekilde bir direnç ortamı hazırlamak mümkündür.” [1]

Çağdaş BAYRAKTAR
29 EKİM 2015


DİPÇE

[1] Afet İnan - Atatürk'ün El Yazıları




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder