29 Haziran 2015 Pazartesi

Oynar başlıklı yazı - Misilleme Kurşunkalem





Konulardan konulara atlamak, bazen yarım kaldığını sandığımız konuların en fazla o kadar olduğu içindir. Ya da konuların diğer yarısı, hikayenin henüz yazılmamış, yazılamamış diğer yarısıdır. Belli yerden sonra fazla üstelemezsin. Aksi zaten yine aynı "belli bir yerden" sonra bünyeyi bozar, dengeyi sarsar, akla zarar.



***


"Bu kız beni sever
bu kız beni öldürür
bu kız bana güzel hayaller gördürür
bu kız beni tutar
ve kendine çeker
bu kızla bana bir oda bir yatak bir kütüphane yeter
belli ki bir sır vardı onun sesinde 
her düşündüğümde onu beyaz elbisesinde
bela bulur beni
ve uyku kaybolur gibi
bu kız beni görünce gülümser
bu kız bana güzel
yalanlar söyletir
bu kız bana yeni bir takım şeyler öğretir
her gece
(...)
çizgi filmler mi izlesek?
hiç bir yere de gitmesek
hiç kimseleri görmesek
ama açlıktan da ölmesek iyi"





***



Böyle diyor şarkı ben de şarkıyı şarkı gibi dinlemek yerine lime lime etmeyi tercih ediyorum.

Seven, oldu.

Öldüren oldu.

Hayaller gördüren de oldu.
Tutan oldu, çeken oldu, sesinde sırrı bilmem ama sesi güzel olan oldu, gülümseyen oldu, -yeni bir şeyler olma konusu kanayan yaramdır, deşmek yerine üstünden atlıyorum-, bak belayı bulma konusunda gayet iyiyimdir, yalan söyleten de oldu, uyku zaten insanlıktan öncesinde kayıp bedenimde.



Böyle şarkılarda hayal dünyasında gezmek ve özlem duymak yerine azla yetinip"çizgi film izleyip, kütüphanede takılsak" kısmına odaklanıyorum.



Bu durumun normal olduğunu sanmıyorum. 

Aslında bunları yazmayı da düşünmüyordum.

Hatta yazının yaratacağı polemik ihtimalinden de acayip tırsıyorum ama yine yazının beni süreklediği gecelerden birisindeyim, sonu nereye varacak merak ettiğimden takip ediyorum.



***



Bazı geceler sadece içselleştirdiğim grupları dinleyip limonlu soğuk çay içerek de huzuru bulabilirim gibime geliyor.

Ve genelde ansızın geliyor gibi'me huzur,

yer-mekan seçmiyor,

benim -en az kendim kadar- ihmal ettiğinden ve ateş alıp gitme kıvamında takıldığından odanın dağınıklığına da takılmıyor.



Tam o anda şarkıda söz: "Böyle günler olur, olur."



Paylaşıldıkça mutlu eden şeylerin paylaşıldıkça parçalatan şeyler de olabildiği gerçeğini şu an yazmakta olan parçalardan birisi olarak yazıyorum,

bunun dışındaki tüm apoletleri omzum reddediyor.



Seçilen yalnızlığın içindeki dayatılan yalnızlığı yalnız bırakmaya çalışırken seçilen yalnızlığı yalnız bıraktığımdan olsa gerek, yalnızlığı ne şekilde istediğimle ne şekilde istemediğimi karıştırıyorum çokça kendimde.

Karıştırmadığım azca zamanda da doğru yansıtamıyorum sanırım.



"Anlaşılmayı beklemekle başladı bu lanet ve en az senin kadar seninle yaşayacak" diyor içimdeki ses, "çıkar göster" diyecek cesareti bulamıyorum kendimde.



Yine "ve" sevdiğim parçaların yeni versiyonlarını kabullenme konusunda istekli olamıyorum.



Yazmayı duraklatıp da etrafıma baktığım anda yine çalan şarkının sözleri bana "n'oluyor lan" dedirtiyor:



"son gelince aklına, bide baktı ki etrafına düşündü

debelenip durdu endişesinde

kendini gördü parfüm şişesinde düşündü

belki modern zamanlar onun içindi
ilkel olmak bir seçim değildir diye"

-parfüm şişesi benzerliğe dahil değil.


***

Beklentisizliğin yarattığı sessizliğin tedirginliği her geçen sene daha çok artacak belki de.

Dahi anlamında kullanılan de-da gibi ayrı kalacak ilk etapta,

sonrasında da koşarak uzaklaşacak,

-belki de kendisine iyi gelebilecek şeyleri de göremeyecek en çok da bu beslemeli keşkeleri-.


***

Düşündüm,

tam da şimdi,

sayfalarca,

kitaplarca yazılan bu gibi şeyleri,
bir cümle ile özetlemişti Sadri Abi:



"Bu hayatın falanları filanları malum"




Misilleme Kurşunkalem

30 Haziran 2015 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder