16 Mayıs 2015 Cumartesi

Bu yazıyı tahterevalli yutmuş yataktan yazıyorum - Misilleme Kurşunkalem



Prensip olarak birisi yanımdayken yazı yazamam.


Hele de Ecem, Sena'nın tabiriyle ekranıma "cinini dikmişken" bu daha da zor.

Ama, muhtemelen bu yazıyı dışarıda paylaşmayacağım için sorun yok.


[ Eğer yazının bir yerinde Manıl ile uğraşırsam paylaşabilirim ama ahahahahahhahaha ]


Her şey Semih'in topu arkaya sektirmesiyle başladı bence.

3. Dünya ülkeleri için Kemalizmin gerekliliği ve uygulanabilirliği konusuna girmek istemiyorum.

Fakat bir avuç Kemalist olarak bizim bugün yediğimiz 16. sınıf tantuniyi 3. dünya ülkesinde köpekler yemiyordur.

Tantuninin ne kadar kötü olduğundan bahseden Derya, olayı somutlaştırma adına "tantuninin olduğu poşedin içi yağ doluydu" derken acaba kendisinden mi bahsediyordu?

Bilmiyorum.

Simge kendini neden deli gibi yaptı?

Onu da bilmiyorum.

Ha bu arada buradan Erhan'a seslenmek istiyorum.

Kemalist ve "biz"i aynı cümlede kullandım. Umarım rahatsız etmemişimdir. 
[ Saçlarından da bir tel aldım Erhan, haberin var mı? ] [ evet, sataşma var ]

Ayrıca "burada" diye yazıp, içimden okurken "burdan" dedim Zühal. Sen eve gittiğini haber vermedin ama ben buradan senin öğreticiliğine olan sadakatimi ilan ediyorum.

Firdevs demişken diye bir cümleye başlamak istedim.

Sonra birden düşündüm:

Neden Firdevs diyeyim?
Neden Firdevs'i aklımdan geçireyim.
Hadi diyelim geçirdim;
neden cümlemdeki -yükleme sordurmak kaydıyla- özne yapayım?

Sena'nın her saç tarzıyla sevimsiz olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Barış'ın Selçuk İnan sevgisini içinde gizlice yaşadığı bir dönemden.

Erhan'ın ölümüne giydiği formayla şampiyonluğa yürümemizden bahsediyorum.

Manıl'ın formasına yapılan baskının basitliğinden, o basitliğin Manıl'da yarattığı yıkımdan, hüzünden.

Evin herhangi bir yerinde 10 dakikada bir söylenen ABUNEONEden bahsediyorum.

Hanım hanımcık kızların incicaps takip ettiği,
en bakımlı kızların ruh halini "baba yorgun" diye ifade etmesinden.

-pijamaları bakımlı kıza dahil değil-

Çağatay gibi bakıyorum bugün dünyaya;

ağır, yavaş, yorgun ve emekli.

Hamza Hocanın bugün Yekta ile ilgili tercihleri üzerinden bana yaptığı muameleyi anımsıyor, babası tarafından sevgisizlikle terbiye edilen Sena gibi oluyorum.

Bir nevi Senalık geçiriyorum.

Yazımın sonunu, Ilgaz'ın -iç dünyasındaki cıvıltıları yansıtan- ayakkabısını halının üstüne park etmesi gibi naif, sakin ve umarsızca bitiriyorum.

Dinimiz amin.

16 Mayıs 2015
Adana 2357

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder